Aslında Ben Bir Hayal Ürünüyüm
ASLINDA BEN BİR HAYAL ÜRÜNÜYÜM...İÇİNDE AŞK OLAN, SEVGİ OLAN BİR HAYALİN ÜRÜNÜYÜM...İLK 11 YAŞINDA ALDIM ELİME HAYAL KALEMİMİ VE YAZMAYA BAŞLADIM TÜM HAYALLERİMİ... HER YAZDIĞIM HAYALE SÖZ VERDİM, GERÇEKLEŞTİRECEĞİM DİYE... ŞİMDİ ÇOĞU GERÇEK :) GERÇEKLEŞENLER, YERLERİNİ YENİ HAYALLERE BIRAKIYORLAR... ANLADIM Kİ, HAYALLERLE YAŞIYORUM, YAŞADIM VE YAŞAYACAĞIM...
Sevgili hayal okurum hayatıma hoşgeldin :) Bundan sonar seninle bir çok hayalimi paylaşacağım. Ama bu paylaşımın karşılıklı olmasını istiyorum. İşte bunun için seninde bir hayal defteri tutmanı istiyorum. Lütfen yaz :) yaz ki hiç bir hayalini unutma. Hayallerini unutmak geleceğini unutmak demektir.
Az sonra okuyacağın satırlar benim defterimden sana armağan ettiklerim :) Sende hayallerinden armağanlar hazırlayabilirsin ve bizimle paylaşabilirsin :)
HAYAL ATÖLYESİNİN İŞÇİLERİ
İçine doğduğumuz bu büyüleyici dünya...
Yaşadığımız bu olağanüstü hayat...
Ve bugünkü gelişmiş düzeyiyle deneyimlediğimiz insanlığımız...
Bütün bunlar, gördüğümüz ve yaşadığımız her şey, bizden önceki milyarlarca insanın, milyarlarca yıllık ortak hayalinden başka bir şey değil...
Tıpkı, gelmiş geçmiş en büyük ressamlardan Vincent Van Gogh’un kendi resimleri için söylediği gibi, insanlar önce dünyanın ve hayatın gelecekteki resmini hayal etmişler. Sonra da bu hayallerini resmetmeye başlamışlar...
Dünya, böyle var olmuş.
Hayat, böyle bu hayat olmuş.
İnsan da yine aynı yolla, yani önce hayal edilerek, sonra da bu hayallerin gerçekleştirilmesiyle şimdiki insan olmuş. Başka bir deyişle, bizler şu anda, milyarlarca yıl önce hayallerle başlamış muazzam bir tasarımın içinde yaşıyoruz.
Bu tasarımın adı, dünya...
Bu tasarımın adı, hayat...
Ve tabii, bu eşsiz, bu muazzam tasarımın bir diğer adı da insan...
Bu kitap, hayallerimizi yazıp gerçekleştireceğimiz hayal defterimiz olacak bizim.
O halde, ne büyük bir hayalin içinde yaşadığımızı anlamak için, gelin, hep birlikte, insanın hayal etme geçmişini hayal edelim önce...
Eğer insanın özü hayallerle ve hayal etme eylemiyle karılmış olmasaydı, şu anda yeryüzünde gördüğümüz hiçbir şey var olamazdı. Doğduğumuz andan itibaren bizleri aidiyet hissiyle kuşatarak yerimiz yurdumuz haline gelen, anlamsızlığı yenme çabasıyla yaratılmış şu dünya düzeni kurulamazdı.
İçinde yaşadığımız mimari yeryüzünde yükselemezdi. Sadece mimarinin yokluğu bile, yalnız ve başıboş kalma konusundaki derin korkularımız düşünüldüğünde, hepimiz adına tesellisiz bir hayal kırıklığı olurdu.
Eğer insanlar seslerden yola çıkıp konuşabilmeyi ve iletişime geçmeyi hayal etmeseydi, bizler bugünkü insanlar olamazdık. Anlayamaz ve anlatamazdık.
İnsanlar yazıyı düşlememiş olsaydı, yazmakta ve okumakta bulduğumuz avuntunun yerine başka bir şey koyamazdık. Geçmişimize ait hiçbir kaydımız tutulamazdı. Köksüz, delilsiz ve geleceksiz kalırdık.
Kitaplar, filmler, resimler, oyunlar, medeniyetler, ülkeler, okullar, yollar, taşıtlar, evler, isimler ve şarkılar olmazdı. Dünyanın şu yaşamsal birlik beraberliği sağlanamazdı.
Genetik aktarımlar gerçekleşmez, bilimsel ve duygusal miraslar devralınamazdı.
Suyunu havasını, meyvesini sebzesini, yağmurunu karını, rüzgârını güneşini, ağacını çiçeğini, sağlığını ve dermanını bize sunan doğa, şimdiki doğa olamazdı.
Aileler aile, anneler anne, babalar baba, çocuklar çocuk olamazdı. Dünya şimdiki dünya, hayat şimdiki hayat, insan da bugünkü insan olmazdı.
Hatta var olmanın kendisi de var olamazdı. Belki de yaşam çoktan bitmiş olurdu...
Hepimiz, kendimizden önceki hayallere borçluyuz varlığımızı. Anne babalarımızın hayalleriyiz. Atalarımızın var olma zincirine ilişkin hayallerinin son halkasıyız.
Hiçbir eşya, hiçbir canlı ya da hiçbir sistem, hayal edilmeksizin var olamıyor.
Var olması da, var olduktan sonra yaşamını sürdürebilmesi de, her şeyden önce, hayal edilmiş olmasını gerektiriyor.
Var oluş, hayal etmekle başlıyor ve yine hayallerle sürüyor.
Dünya bir hayal atölyesi... Hem de durmaksızın işleyen...
Bizlerse, dünyanın, var oluşun ve insanlığın, bizden önceki insanlarca hayal edilmiş resminin son renkleri ya da o resme düşürülmüş son ışık taneleriyiz...
Bu hayal atölyesinde yaşamımızı sürdürebilmenin tek yolu var: Sınırsızca hayal etmek ve hayallerimize inanmak...
Hayal etmenin insanın en büyük var oluş kaynağı, hayallerinse yaşamsal önemde olduğunu derinden kavramak...
Ve adına dünya dediğimiz bu büyülü hayal atölyesinin çalışkan mı çalışkan hayal işçilerinden biri olmak...
Elvan Odabaşı Kanar
Hayal Defterinden Notlar